Erişilebilirliği İnşa Etmek

Şubat ayı içerisinde Nike en güncel tasarımlarından biri olan The Go FlyEase modelini tanıttı: El kullanmadan rahatça giyilebilen bağcıksız bir ayakkabı. Fütüristik (ilerici-modern çizgiler taşıyan) tasarımı ile Back to the Future filminde gördüğümüz ayakkabıya benziyor.

Nike markasının el kullanmadan giyilebilen bağcıksız ayakkabısı. Siyah, yeşil ve mor renkli üç ayakkabı

Back to the Future filminde karşımıza çıkan ayakkabı

Nike The Go FlyEase

Nike’ın ayakkabıyı tanıtması sağlamcı tepkileri de beraberinde getirdi: “Kendi bağcıklarımızı bağlayamayacak kadar tembelleştik mi?” İşin aslı, Nike’ın bu tasarımı “kendi bağcıklarını bağlayabilen” insanlar tarafından alaya alınırken, engellenen bireyler için hayatı kolaylaştırıcı bir yenilik olarak görüldü (1). The Go FlyEase gibi tasarımlar engellenen bireyler için erişilebilirlik olanağı sağlarken ne yazık ki işin pazarlama kısmında engellilik veya erişilebilirlik sözcüklerine yer verilmiyor (2). İnsanlar bu ürünlerin erişilebilir olmasına dikkat etmiyor çünkü ürünlerin tanıtımları engellenen bireyler tarafından yapılmadı.

Nike’ın FlyEase yolculuğuna göz attığımızda, ürünün ortaya çıkış aşamalarına engellenen bireylerin nasıl ilham kaynağı olduğunu görebiliriz. 2008 yılında tasarımcı Tobie Hatfield, felç geçirip ellerini eskisi gibi kullanamayan Jeff Johnson için erişilebilir bir ayakkabı tasarladı (3). Ürün, Johnson’ın iyileşme sürecinde ellerini kullanmadan ayakkabı giymesi için geçici bir çözüm olarak ortaya çıktı. Bu olay Hatfield’i etkilemiş olacak ki, odak noktasını paralimpik atletler için daha esnek tabanlı ürünler üreten Nike Free markası üzerine topladı. 2012 yılında serebral palsili bir genç, Matthew Walzer, Nike’ın CEO’su Mark Parker’a ellerini kullanmadan giyebileceği bir ayakkabı üretmesini isteyen mektup yazdı (4). Mark Parker, bu mektubu tasarımcı Hatfield ile paylaştı. Matthew Walzer’ın isteği üzerine Nike, erişilebilir ayakkabı olan The Go FlyEase’ı piyasaya sürdü. Nike, bu dokunaklı hikayeyi resmi olmayan kaynaklardan müşterileriyle paylaştı ancak ayakkabının tanıtım videosu olan Behind The Design’da (2) engellenen bireylerin deneyimsel ve fikirsel katkılarının lafı hiç geçmedi.

Nike’ın Behind the Design videosu

Matthew Walzer’in mektubuyla son haline bürünen ürünün pazarlama sürecinde, ürünün engellenen bireylerin de hayatını kolaylaştırıyor olmasına odaklanılmadı. Bu durum eleştiri oklarını üzerine çekti (5). Buna rağmen engellenen bireylerin ayakkabının kullanışlılığına yönelik tutumları olumlu gözüküyor.

İngilizce atılmış bir tweet. Türkçesi şudur: Tasarımın tembeller için yapıldığını söylüyorlar. Ancak on dokuz yaşındaki engelli kardeşim bu ayakkabıları çok sevecek.

19 yaşında engellenen kardeşi olan bir twitter kullanıcısı, kardeşinin bu ayakkabılara bayılacağından bahsediyor.

Ayakkabının ortaya çıkmasına ilham kaynağı olan Matthew gibi serebral palsi durumuna sahip bir başka twitter kullanıcısı, artık bu ayakkabılardan başka ayakkabı giymek istemediğini anlatıyor.

İngilizce olarak yazılmış tweet. Türkçesi şudur: Tasarım değil pazarlama başarısız. Serebral palsili bir bireyim, artık bu ayakkabılardan başka bir ayakkabı giymek istemiyorum.

Sonuç olarak, markaların ürettikleri erişilebilirliği arttırıcı ürünleri pazarlarken engellenen bireyleri de kapsayan bir iletişim çalışması gerçekleştirmesi, ürün hakkında yapılan bazı eleştirileri ortadan kaldıracağı gibi engellenen bireylerin ürüne daha rahat ulaşmasını sağlayacaktır.